Önsöz

Pek pek çok kişi, bu kitapçığın yazarını “Gladys Teyze” olarak bilir. Yazar, çocukları çok sever ve onlara Rab İsa’yı anlatmaya bayılırdı.

Buğday ekicisi bir çiftçi ile 50 yıldan fazla evli kaldı, bu nedenle, buğday ekimi ve hasadı hakkında bilgi sahibiydi.

Bu kitapçıkta, yaşamlarımızı, buğdayın üç tür tohumu ile kıyaslıyor. Buğday tohumlarının adları, Wally (İşe Yaramaz), Willy (Yardımsever) ve kız kardeşleri Winnie (Neşeli).

Hasat zamanı yakın. Cennete gitmeye hazır mısınız? Günahlarınızdan tövbe ettiniz ve Rab İsa’yı kendi Kurtarıcınız olarak kabul ettiniz mi?

Minik Buğday Willie
(Yardımsever)

Buğday Willie, kaydığını hissetti. “Burada neler oluyor?” diye sorarken güçlükle soluyordu. Erkek kardeşi Wally, dışarı çıkan buğday gelgitinin üzerinde kayarak, onun yanına doğru hareket ediyordu.

Wally esnedi, “Güzel, nihayet sonunda bir şeyler oluyor gibi… bu büyük buğday ambarında bir arada sıkışıp kaldığımız için sonsuza kadar burada kalmamız gerekiyor diye düşünüyordum.”

“Hatırlıyor musun, annem bize geçen sonbaharda hasattan önce bütün kış boyunca burada ambarda saklanacağımızı söylemişti. Sanırım ilkbahar geliyor.”

Kız kardeşleri Winnie, yanlarından kayarak geçerken, “Yaşasın!” diye sevinçle bağırdı. “Burası çok eğlenceli!” Kendileri gibi kayarak yanlarından geçen pek çok buğday tanesi gördüler… ve önlerinde, ama çok uzaklarda Willy’nin gözlerini kamaştıran bir parlaklık görünüyordu.

Wally, ikiz kardeşi Willy’nin elini tutarak, “Sıkı durun, birbirimizden ayrılmayalım! Keşke Winnie’nin elini de tutsaydık! Onu hiç bir yerde göremiyorum” dedi.”

Aniden, karanlık buğday ambarının içinden dışarı fırladılar ve bir çağlayanın aşağıya yuvarlanan suları gibi, büyük ve karanlık bir deliğin başlangıcına gelinceye kadar, aşağı doğru düştüler… düştüler…düştüler…

Wally, zorlukla soluk alarak, “Az daha diri diri yutulacaktık!” dedikten sonra, derin bir iç çekti.

“Hayır, bence gayet iyiyiz. Şu anda büyük bir çuvalın içine girdik.”

Üstlerinde, böcekleri öldürmek için kullanılan bazı kimyasal tozlar birikmişti. Konuşurken tükürükler saçtılar ve net görebilmek için gözlerini açıp kapattılar. Bir kaç kez hapşırdıktan sonra, bulundukları yere daha rahat bir şekilde yerleştiler ve gizlice pencerelerden dışarı baktılar.

“Hey bana bak, şimdi de bir kamyon gezintisine çıkıyoruz!”

Bu harikaydı… dışarda, temiz havada ve güneşin altında, tarlalarda otlayan ineklere bakarak, araba gezintisi yapıyorlardı.

Wally, “Ah, orada birlikte oynayan küçük kuzulara bakın. Çok sevimliler!” diye bağırdı.

Willy ise, “Ağaçların yaprakları o kadar yeşil ki, sanki yeni budanmışlar…hele şuradaki küçük akarsuya bakın!” diye haykırdı. “Keşke o suya girip üzerimizdeki bu tozları yıkayabilseydik.” Bunları söylerken sesi, özlemle doluydu.

Wally, “Suda boğulurdun, biliyorsun, biz balık değiliz” diye sertçe karşılık verdi.

Wally, “Suda boğulurdun, biliyorsun, biz balık değiliz” diye sertçe karşılık verdi.

Bu tepenin üstünde, her şey sessizdi. Güneş batıyordu ve gökyüzünde parlayan muhteşem renkler harika bir görüntü oluşturmuşlardı. Willy, “Tüm bunları Tanrımız yarattı. Acaba başlangıçta günbatımı nasıldı?” dedi düşünceli bir şekilde.

Wally, “Yaratılan herşey, iyiydi,” dedi.

Çok geçmeden karanlık basmaya başladı ve Willy, oldukça yakınlarda bir yerden gelen çakal ulumaları duydu. Sonra tüm çakal grubu, çığlıklar atarak ve tiz sesler çıkartarak hep birlikte uludu.

“Yıldızları tekrar görmek ne kadar güzel, Willy. Bak, tam karşıdan ay göründü.”

“Yıldızları tekrar görmek ne kadar güzel, Willy. Bak, tam karşıdan ay göründü.”

Gerçekten de ertesi sabah, güneşin ilk ışıkları, bakışlarıyla ufuğu gözetlemeye başladığında, çiftlik makinesinin onlara doğru gelmekte olduğunu gördüler.

Willy, şaşkınlıktan adeta soluğu kesilmiş bir şekilde, “Şu traktöre bak! Bu, küçük bir traktör değil… 8 büyük tekerleği var… ve tohum eken bir makineyi çekiyor. Yeni bir deneyim edineceğiz. Bunun olacağını Babamız bize söylemişti, hatırlıyorsun, değil mi?”

Güçlü eller, diğer çuvallarla birlikte, onların çuvalını da kabaca tuttu ve tohum ekme aletinin üstündeki deliğin içine boşalttı. Bir de ne görsünler? Winnie, tam yanlarında durmuyor mu!

“Merhaba,” diyerek onlara selam verdi.”Oraya nasıl girdiniz?”

Willy, “Sanırım, senin girdiğin gibi…artık bundan sonra hep beraber duralım,” dedi ve Winnie’nin yanına yaklaşarak elini sımsıkı tuttu.

Winnie, “Nereye gidiyoruz?” diye sordu.

“Bizi bir yere ekecekler ve biz orada Tanrı’nın bizim için isteğini ve O’na hizmet etmek için ne yapabileceğimizi öğreneceğiz.

“Ekincinin biri tohum ekmeye çıktı. Ektiği tohumlardan kimi yol kenarına düştü ve kuşlar gelip bunları yedi.” Matta 13:3-4)

Wally, “Umarım, benim başıma böyle bir şey gelmez,” dedi.

“Kimi, toprağı az, kayalık yerlere düştü; toprak derin olmadığından hemen filizlendi. Ne var ki, güneş doğunca kavruldular, kök salamadıkları için kuruyup gittiler. Kimi, dikenler arasına düştü. Dikenler büyüdü, filizleri boğdu. Kimi ise iyi toprağa düştü. Bazısı yüz, bazısı altmış, bazısı da otuz kat ürün verdi. Kulağı olan işitsin!” Matta 13:3-9

Çuvalların başında duran adamlar, ellerini çuvallara daldırıp avuçlarına bir kaç tohum aldılar ve tohumları avuçlarının içinde hafifçe sallayarak kalite kontrolu yaptılar. İçlerinden biri, “İyi ve temiz buğdaya benziyor ve taneleri de çok iyi gelişmiş,” dedi. Winnie, eleştirildiğini düşünerek büzüşüp kaldı, neredeyse ağlayacaktı. Ama Willy ve Wally, kızkardeşlerine, “Sakın kendini kötü hissetme…onlara neler yapabileceğimizi göstereceğiz!” dediler.

Tekrar tohum makinesinin içine atıldılar ve makine çok geçmeden hareket etti. Kükreyen traktörün arkasında, o inişli yokuşlu tepelerden yalpalayarak geçip yolculuğa devam ettiler.

Biraz sonra, aniden, uzun bir borunun içinden yere doğru kaydıklarını hissettiler. Tohum makinesinin borusunun ucunu kapatmak için hemen elele tutuştular ve sımsıkı kenetlendiler.

Dan, “Tohum makinesinin borusu tıkanmış,” dedi. “Tıkalı boruyu hemen şimdi açmazsam, tarlaya ekeceğimiz buğday sayısı eksik olacak.” Bir parmağını borunun içine soktu, tıkalı yeri karıştırdı ve Willy, Wally ve Winnie’yi sırayla aşağı attı. Üçü de peşpeşe çamurun içine düştüler.

Winnie,”Burasının iyi toprağı olan bir yer olduğunu düşünüyorum,” dedi. “Kayalık ya da sorunlu bir toprak değil…ama tüm yaşamım boyunca burada kalmak istemiyorum, siz istiyor musunuz?”

“Sizin de kalmanıza gerek yok…Babamızın, yaşanacak ‘yeni yaşam’ hakkında bize söylediklerini hatırlıyor musunuz?”

İsa yeryüzündeyken, yaşamın bu sırlarını bize açıkladı ve,”Ağzımı benzetmeler anlatarak açacağım. Dünyanın kuruluşundan beri gizli kalmış sırları dile getireceğim.” Matta 13:35

Oğlanlar ve kızlar, Rab İsa’yı Kurtarıcıları olarak kabul ettikeri zaman, O’nun Golgota’daki çarmıhta dökmüş olduğu değerli kanı aracılığıyla günahlarından temizlenirler. Ve kendilerine yeni ve sonsuz yaşam verilir. Bu yeni yaşama burada ve şimdi sahip olabiliriz. İsa bize, O’nun için yaşama arzusunu ve gücünü sağlar, gökler için ürün vermemizi mümkün kılar.

“Eğer O’nunkine benzer bir ölümde O’nunla birleştiysek, O’nunkine benzer bir dirilişte de O’nunla birleşeceğiz… siz de böylece kendinizi günah karşısında ölü ve Tanrı karşısında diri sayın.” Romalılar 6:5,11

“Böylesi o asansör hapishanesinde kilitli kalmaktan çok daha iyi. Bakın, yağmur yağıyor galiba…yağmur tazeliyor ve iyi hissettiriyor, öyle değil mi?”

“Evet, ama benim uykum geldi, biraz şekerleme yapacağım.”

Bir kaç hafta sonra, Willy uyandığı zaman, yeleğinin düğmelerini düzgün ilikleyemediğini gördü. “Aman ne yapayım, bugün nasılsa bir yere gitmeyeceğim!” diye düşündü.

Ama Winnie, durumun farkındaydı ve onu payladı: “ Bize ne oldu böyle…baksana giysimin şu yan dikişine, bu sabah kocaman patladı. Wally, öyle görünüyor ki, sen de değişmişsin…Ceketinin fermuarına bak!”

Rab İsa’nın sözlerini hatırlayın,” Buğday tanesi toprağa düşüp ölmedikçe yalnız kalır. Ama ölürse çok ürün verir.” Yuhanna 12:24

Nisan ayı gelmişti. Hava ısındı ve güneş parlamaya başladı. Willie, bir sabah gözlerini açtığında toprağın dışını görebiliyordu. Her şey garip ve yeni görünüyordu….etrafında tanımadığı başka bir kaç filiz vardı.

Ama dönüp diğer yanına bakınca çok şaşırdı, tüm tarla daha koyu tenli, 10-13 cm boyunda buğdaylarla doluydu. Bu buğdaylar nereden gelmişlerdi? Ve nasıl bu kadar büyümüşlerdi?

Tam o sırada Winnie de toprağı gözetlemeye başladı, gözleri yuvalarından fırlamıştı sanki, şaşkınlıkla, “Hey, Willy, sen de mi bu sabah filiz verdin? Bu çok heyecan verici!

“Acaba Wally nerede?”

“Onu tanıdığım kadarıyla… sanırım hala uyuyor.”

“Onu tanıdığım kadarıyla… sanırım hala uyuyor.”

Taze genç bir yaprak, kıkırdadı…”biz kuzeydeniz…yeni komşularla tanıştığımız için mutluyuz.”

Wiillie,“Başlarınızı eğerseniz iyi olur… karşıdan bir püskürtme uçağı geliyor,” diye bağırdığı sırada, üzerlerinden geçen uçak öyle ani ve öyle yüksek bir ses çıkarttı ki, düşeceğini sanıp ürktüler. Uçak buğdayların üzerine serpintiler püskürttü ve sonra hızla yükseldi.

Wally, hemen şikayete başladı,”Bu serpintileri gözlerime kim soktu?” diye feryat etti, konuşurken ağzından tükürükler saçıyordu.Willie onun feryadını işittiği zaman başını salladı.

Genç yaprak, “Pekala, ama bak artık uçak burada değil, gitti, küçük bir serpinti için bu kadar sinirlenme,” dedi. “Püskürtme, geniş yaprakların ve yabani yulafların büyümesini yavaşlatmak için yapılıyor!”

Willie, geçen her yeni günle birlikte büyüyordu…ama yine de komşularına imrenerek bakıyordu…onlar kendisinden daha uzundular.

Bir gün içi yanarak yakındı,”Öyle susadım ki…keşke içecek bir şeyim olsaydı.”

Nazik bir hanımefendi, “Anlıyorum, beni dinle, köklerini daha derine indirmek için, ayak parmaklarını kıpırdat. Toprağın altı her zaman daha nemlidir,” dedi.

Winnie, “Nereden biliyorsun?” dedi. “Ben de susadım ve ayak parmaklarımı hareket ettirdim, ama işe yaramadı, çünkü sanırım katı bir toprağın üstündeyim.”

Bir başka komşu, “Ben çok uğraştım ve toprağı yarıp geçerek ilerledim. Sanırım sen de yapabilirsin.” “Köklerin ne kadar derine inerse, Tanrı’nın gözünde tanenin kalitesi o kadar iyi olur.”

Winnie’nin yanında duran uzun boylu, genç bir delikanlı, gülmesini tutamayarak, “Eğer bu yaşlı hanımların sözüyle hareket edecek olursan, asla bir yere varamazsın. Baksana, ben senin çok sevimli olduğunu düşünüyorum!”

Winnie, onun cesur bakışlarını görmek istemediği için aşağıya baktı.

Wally, “Senin adın ne?” diyerek konuşmaya katıldı.

Yakışıklı delikanlı, “Otis” diye yanıtladı,” Senin adın ne?”

“Buğday Wally…ve bu da erkek kardeşim Willy.”

Otis başını salladı… ve diğerleri onun kaygısız ve eğlenen bakışlarına hayranlık duymaktan kendilerini alamadılar. Herkesin tanıdığı biri izlenimini bırakıyordu. Ve çevresindeki herkesle özgüvenle konuşuyordu.

Gece olunca hava nemle doldu ve yapraklarının alt kısmında çiğ birikti, çiğ damlalarını içtiler.

Winnie, “Tanrı, buna ihtiyacımız olduğunu biliyor,” dedi. Ve aynı zamanda Otis’in gittiğinin farkına vardı.

Sabah, güneşin ilk ışıkları doğudaki göğü renklendirdi. Winnie,” Baş Sanatçı’nın dokunuşu ne kadar da güzel!” diye bağırdı.

Otis, tekrar dönüp gitti.

Winnie, yanındaki yaşlı çifti çok sevmişti ve onlara bir sürü soru soruyordu. “Her sabah neden güneşe doğru dönüyorsunuz?”

“Tanrı, her yeni gün için bize ışık gönderir. O’na ne kadar çok bakarsak, O da bize O’nun isteğini yerine getirmemiz için o kadar çok yardım eder. Biz, sizlerden daha çok yaşadık çünkü geçen sonbaharda ekildik ve uzun, sert kışa dayandık. Güneş ışığının değerini öğrendik ve şimdi hava bazen sıcak olsa da biliyoruz ki, Işık olmadan yapamayız.”

Yaşlı çift konuşurken, Otis gülmesini tutamadı ve tam o sırada Wally, Otis’in, yemeğini aldığının farkına vardı.

“Hey, o yemek benim!” diye bağırdı.

Otis, “Sen bana hırsız mı diyorsun? Alt tarafı değersiz küçük bir buğday tanesisin!” diye çıkıştı.

Willy, erkek kardeşine hakaret edildiğini işitti ve çok kızdı ama Otis’e karşılık vermesi zordu, çünkü Otis’in boyu herkesten çok daha uzundu. Willy’i rahatsız eden başka şeyler de vardı. Ancak Winnie, olup biten bu yanlışa karşı ilgisizdi ve durumu hoş karşılamışa benziyordu.

Willy, eski arkadaşlarına alçak sesle, “Otis nereden geliyor?” diye sordu.

“Herkes uyurken adamın düşmanı geldi. Buğdayın arasına delice ekip gitti. Ekin gelişip başak salınca, deliceler de göründü. Mal sahibinin köleleri gelip ona şöyle dediler: ‘Efendimiz, sen tarlana iyi tohum ekmedin mi? Bu deliceler nereden çıktı?’ Mal sahibi, ‘Bunu bir düşman yapmıştır,’dedi. ‘Gidip deliceleri toplamamız ister misin?’ diye sordu köleler. ‘Hayır, ‘dedi adam, ‘deliceleri toplarken belki buğdayı da sökersiniz. Bırakın biçim vaktine dek birlikte büyüsünler. Biçim vakti, orakçılara, önce deliceleri toplayın diyeceğim, yakmak için demet yapın. Buğdayı ise toplayıp ambarıma koyun.” Matta 13:25-30

Otis, hiç bir zaman Willy kadar acıkmıyor ve susamıyor gibiydi. Ve Willy, Otis’in nasıl olup da böyle dik ve uzun hale gelebildiğini anlayamıyordu. Oysa Willy, başını bile zorla dik tutabiliyordu.

Komşusu bilgece, “Nedeni şu: senin buğday tanelerin, altından ve Hasatın Rabbi için oluşuyorlar.

Winnie de bir şeyler içmek için kıvranıyordu ama Otis onunla dalga geçti, “Tatlım, sen iyisin…yakında ay çıkacak ve bize ışık verecek, hava da serinleyecek, birlikte eğlenebiliriz!”

Wally’nin çevresini, Otis’e benzeyen uzun boylu gençler sarmıştı. Wally, yiyecek ve içecekten kendi paylarından fazlasını aldıkları zaman şikayet ettiği takdirde, kafalarını bir yandan öbür yana sallıyorlar ve kendilerinden emin bir tonda ıslık çalıyorlar parmaklarını şıklatıyorlar ve hep birlikte ileri geri sallanıyorlardı.

Kibirli bir şekilde, “Yapacak işlerimiz ve gidecek yerlerimiz var. Sizin gibi bu kadar uzun süre yeşil kalan kişiler için olmasaydı, biz çoktan kendi yolumuza gitmiştik,” diye söyleniyorlardı.

Bir gün iki adam tarlaya yürüyerek geldiler. Biri, “Kış buğdayı biçilmeye hazır gibi görünüyor,” dedi.

“Biliyorum, bu baharda yağmur sıkıntısı çektiğimiz için bahar buğdayı hızlı gelişti. Sanırım, zamanından önce hazır olacak. Kış buğdayını biçer biçmez, onu da biçmeye başlayabiliriz. Tarlada çalışmaları için birkaç genç kiralamam gerekiyor, yarın gelip yabani yulafları ayıklasınlar. Oldukça fazla yabani yulaf var ve onları biçmek istemediğimizden eminiz!”

“Hangisinin buğday ve hangisinin yabani yulaf olduğunu nasıl anlayacaklar?”

“Şöyle, yabani yulaflara baktığın zaman, onun orta kısmının siyah olduğunu her zaman fark edersin. Tam olarak büyüdüğü zaman bu renk açıkça görülür. Daha gençken, çok iyi incelemeden bu farklılığı görebilmen hemen hemen imkansızdır. Buğdayın yaprakları güneşe doğru dönerler. Yabani yulafların yaprakları ise geriye döner ve ters yönde sararlar. Yabani yulaflar kesinlikle hiçbir işe yaramazlar… ayrıca buğdayın yararlanması gereken topraktaki besini de çalarlar.”

Willie, adamların konuştukları her kelimeyi işitti. Çiftçilerden biri, kış buğdayından biraz aldı ve onu bahar buğdayının birazıyla karşılaştırdı.

“Dan, şu farklılığa bak,” diye düşüncesini aktardı. “Kış buğdayı daha dolgun, çünkü hem ilk hem de son yağmurların bereketini aldı; ama bahar buğdayının taneleri daha küçük ve biraz sıska. Ama bu mevsim çok az yağmur yağdığını göz önüne alarak konuşursam, yine de beklediğimden daha iyi olduklarını söylemem gerekir. Aslında, buğdayın büyümek için ihtiyacı olan şey, bizim ihtiyacmızla aynı: “Söz’ün Suyu!”

Willy daha sonra Wally’e, çiftçinin söylediklerini anlattı ve ikisi de çiftçinin, kendilerinin altmış kat daha fazla ürün verdiğini fark etmesine sevindiler.

Ertesi sabah, bir çok genç adam tarlaya geldiği zaman, iki kardeş onları izledi. Troy, “Eğer bu tarladaki yabani yulafları temizleyip atacaksak, o zaman yapacak çok işimiz var,” dedi. Bu arada, uzun yabani yulafların bazılarını saplarından yakaladı. Genç işçilerden biri geldi, Willy, Wally ve Winnie’nin yanından geçerek ilerledi. Ama Otis’i ve onun aşağılayıcı bakışlarını görerek durdu. Troy, Otis’in köklerine yapışarak onun tamamını dışarı çekti ve yabani yulafların atıldığı çuvalların içine fırlattı.

“Bakın, ekincinin biri tohum ekmeye çıktı. Tarla ise, dünyadır. İyi tohumlar, Göksel Egemenliğin çocuklarıdırlar; ama yabani yulaflar kötü olanın çocuklarıdırlar. Onları tarlaya eken düşman, İblis’tir. Hasat zamanı, dünyanın sonudur. Ve hasadı biçen orakçılar ise, meleklerdir. Bu nedenle, yabani yulaflar nasıl toplanıp ateşte yakılıyorlarsa, bu dünyanın sonu geldiği zaman da aynı şey olacaktır.”

“O zaman doğru kişiler, Babalarının Krallığında güneş gibi parlayacaklar. Kulağı olan işitsin.” Matta 13:3-44

Winnie, kardeşi Wally’e doğru dönerken, derin bir iç çekti ve sonra, “Wally, Tanrı’nın bize olan sevgisini bildiğimiz ve bu sevgiye inandığımız için ne kadar sevinsek az, öyle değil mi?” diye sordu.

Wally, “Evet,” diye yanıt verdi. “Ruh’un ürünü, biz Rab İsa’yı yüreklerimize kabul eder etmez, büyümeye başlayabilir, eski doğamızın kötü olduğunu bilir ve yalnızca O, bizi temizleyebilir ve bize yeni bir yaşam verir. Hasat zamanı için hazır olmamıza yardım eder.”

Willy, kollarını salladı ve büyük biçerdöver makinesine işaret etti. Sonra şöyle bağırdı: “Bakın, artık her an hasat zamanı başlayabilir. Kısa bir zaman sonra, hepimiz toplanacağız ve Babamızın göksel evine gideceğiz – orada sonsuza kadar güven içinde yaşayacağız!”

 

“Ağlayarak değerli tohumun çuvalını
Taşıyıp dolaşan,
Hiç kuşkusuz sevinç çığlıkları atarak,
Demetleriyle birlikte dönecek.”
Mezmur 126:6